Gezegenler geri hareket etmezler, evrende akış geriye dönmez. Hayatımın bu son 5 dakikası olmadı bunu bir daha yaşayayım diyemediğimiz gibi, kalbimizin tam olarak aynı ritmde üst üste iki kez atmayışı gibi, aynı suda iki kez yıkanamamak gibi “an” tek, eşsiz ve benzersizdir.
İngilizce geri hareket anlamına gelen “retrograde” in kısaltması olan “retro” ile de bu kavram dilimize girmiş durumda. Bu geri gidiyormuş yanılgısı, dünyanın ve diğer gezegenlerin yörüngelerinin kimi noktalarında farklı hızlarda hareket etmeleri nedeniyle, gezegenlerin bizim baktığımız yer olan dünyadan sanki geriye gidiyormuş gibi görünmeleri nedeniyledir. Tıpkı daha hızlı olan trendeki birinin yan raydaki daha yavaş giden treni geri gidiyormuş gibi algılaması gibi bir durumdur bu. Yani tamamen bir perspektif meselesi.
Ve astrolojide de geri hareket dönemleri tam olarak budur: o gezegenin hayatımızda işaret ettiği fonksiyonlara ve onlarla olan ilişkimize yeni bir gözle bakabilmek ve otomatikleşmiş olanı, alıştığımız ve kabul etmiş olduğumuz için fark edemediklerimizi tam olarak olduğu haliyle, olduğu gibi fark edebilmek.
Mars, ortalama 2 senede bir 2 ay civarında geri harekette olarak gözükür. 2022’nin 30 Ekim’inden bu yana da İkizler burcunda geri harekette. Birkaç gün sonra geri hareketten çıkacak olmasına rağmen, 2023 Mart ayı sonlarına kadar ikizler burcunda yolculuğuna devam edecek ve bu tür uzun yolculuklar her zaman hayatlarımızda yenilenmesi, gözden geçirilerek gerekli değişikliklerin içselleştirilmesi gereken zamanlardır.
Bu geri hareket süreci kapanırken, bu güzel pazar gününde Mars konularına biraz farklı bir açıdan bakma ve eylemlerimiz ve eyleme geçme tarzımız üzerine sizi küçük bir yolculuğa çıkarmak istiyorum. Çünkü sağlıklı düşünebilmek ve olanı olduğu gibi görebilmek sağlıklı bir sinir sistemi gerektirir. Çelik gibi sinirlere sahip olmak sözü, haritadaki güçlü bir Mars’ın göstergesidir 🙂
Mars, tehlike karşısında hayatta kalabilmemiz için en temel fonksiyona işaret eder. İrademizi kullanarak hayatta ilerleyebilmemizi, hedeflerimize ulaşabilmemiz için eylemler başlatabilmemizi ve kendimizi tehlikelere karşı koruyabilmemizi sağlar. Hareket bilinçaltından gelir ve bana göre dünyanın en gizemli, en güçlü şeyidir. Evren her anda yeniden yaratılıyor gibidir her yeni hareketle..Başlatılma anını düşünün bir şeyin, bir çocuğun, bir işin, bir birlikteliğin, bir girişimin, hatta tohumun kabuğundan çıkmaya yönelen bir bitkinin..Sonucunu bilmediğimiz halde risk aldığımız her durumda bu heyecan, bu nitelik vardır.
Bu tehlikeler, fiziksel, zihinsel, duygusal ve ruhsal bütünlüğümüze tehdit olarak algıladığımız, korku uyandıran, tehlikeli ve stres yaşadığımız her durum olabilir. Bir durumu tehlike olarak algıladığımızda, bu stres her halükarda bedende tecrübe edilir. Bu, sempatik sinir sistemimizin, kökeni atalarımızın tehlikeli, yırtıcı hayvanlarla karşılaştıkları anlara dayanan ve bizlere miras kalmış olan bir tepkisi, yani: Kaç, Savaş, Don ve son zamanlarda bunlara eklenen çatışmadan kaçınmak için başkasını memnun etmeye çalışma davranışı ki bu modern hayatın ortaya çıkardığı, artık en ağır ve yoğun çaresizlik hisleriyle ağır taciz altında ilk 3 tepkinin tekrar tekrar işe yaramadığı durumlardaki hayatta kalma çabası bana göre. Bu son seçeneği bu yazının kapsamı dışında tutuyorum, doğada bir yırtıcıyı seni yememesi için memnun etmeye çalışmak yok çünkü 🙂
Kaç savaş ve don, tehlike karşısında bizi korumaya çalışan bedenimizin ve sinir sistemimizin en ilkel ve en doğal tepkileri. Tüm bunları yaşamamızın amacı zaten sakin, dingin bir ruh haline hızla geri dönebilmek. Fakat kimi zaman, türlü nedenlerle farkında olmadığımız şekillerde bu tepkiler anlık doğalarını kaybedebilir ve bozulabilirler. İşte böyle durumlarda bizi korumak üzere tasarlanan bu sistemler aleyhimize çalışmaya başlar. Bu Mars geri hareketi, üstelik Merkür de geri hareketteyken, Mart sonuna kadar olan ikizler burcundaki süreçle birlikte, bu tür durumları fark edebilmemiz ve zihinsel bir netlikle işleyebilmemiz için muazzam bir geçiş. Bu yazıyı tam da bu nedenle kaleme alıyorum.
Gerçek bir fiziksel tehlike anında bu tepkilerimiz çok kıymetlidir ve tehlike ortadan kalktığında yeniden sakin dingin ruh halimize geri döneriz. Ancak fiziksel olarak tehlikede olmadığımız durumlarda da bedenin bu stres tepkileri çalışabiliyor hatta takılı kalabiliyor. Sizi endişelendiren bir hayali senaryo, izlediğiniz bir filmdeki heyecanlı veya korkutucu bir sahne, kafanızdaki bir düşünce, inandığınız bir şey dahi bedeninizin hormonlarını gerçekten fiziksel olarak bir tehlike içindeymişsiniz gibi tetikleyip çalıştırabilir. Çevremizden, düşünce ve duygularımızdan biyokimyasal olarak etkileniyoruz. En ilkel beynimizde başlayan bu otonom süreci, sinir sistemimizi düzenlemeyi öğrendiğimizde ise yönetebilir hale gelebiliriz.
Mars, ikizler burcunda, koç burcundaki Jüpiter ile birlikte eylemlerimizi şekillendiren düşünme biçimlerimize, inançlarımıza ve eyleme geçiş veya geçemeyiş nedenlerimize objektif olarak bakabilmemizi sağlayan bir hareket içerisinde şu anda. Düşüncelerimiz, inandıklarımız ve nasıl hissettiğimiz değiştiğinde davranışlarımız da değişir. Ancak sakin ve dingin bir ruh halinde olmadığımızda, – ki bunu fark etmek bile gerçek dinginliği tecrübe edene kadar mümkün olmayabilir, çünkü o seviye bir strese alışmış durumdadır sinir sistemiz ve bunu normal saymaktadır- sadece zihinsel bir çaba, bunları değiştirmek için yetersiz kalabilir…
Neden? Çünkü düşüncelerimizin niteliği ve sağlığı, sinir sistemimizin durumundan derinden etkilenir. Özellikle kronikleşmiş, travmatik stres söz konusu olduğunda, düşünceleri analiz etmek, onları yeniden çerçevelemek, daha pozitif yeni düşünceler geliştirmeye çalışmak umduğumuz çapta bir etkiyi yaratmayabilir. Kendimizi tekrar eden kısır döngülerin içinde bulabiliriz.
Eğer kaç, savaş, don ya da başkalarını memnun etmeye devam et modlarında takılı kalmışsak, eylemlerimizi büyük ölçüde etkileyen düşüncelerimizi değiştirebilmek, sinir sistemimizi düzenleyebilmemize bağlıdır ve sinir sistemimizin durumu sağlıklı düşünebilmemizin önünde engel oluşturur. Ve bu geçişle, bu kısır döngünün hayatımızı nasıl etkilediğini görmeye ve bir değişiklik yapmaya davet ediliyoruz.
Kaç modu
Örneğin kaç modunda takılı isek, bedenimiz karşılaştığımızı düşündüğümüz tehlikenin üstesinden gelemeyeceğine, bu nedenle kaçarak tehlikeden kaçınabileceğine inanıyor demektir. Bol miktarda adrenalin salgılayarak, kaçabilecek enerjinin olmasını sağlar. Beden harekete hazırlandığı bu halde, fiziksel olarak eller kollar aşırı hareketli olabilir, huzursuz bacak sendromları biraz bu hale işaret eder, fiziksel güç ve dayanıklılık artabilir ve çok reaktif, tepkisel bir durumda oluruz.
Bu durum düşüncelerimizi ve eylemlerimizi nasıl etkiler? İçeriği çok incelenmeden bir şeylere hemen alelacele evet denebilir, düşünmeye zaman tanımadan aceleyle karar verilir, gerçekten yapmak istemediğiniz bir şey hızla kabul edilebilir, hatta sizin için uygun olmadığı ortaya çıkacak bir konuda aşırı taahhütlere girilebilir. Devamlı olarak içeride sanki bir alarm düğmesi yanıyormuş gibi daha çok yapmak, daha hızlı yapmak ve böyle olmazsa bir şeyleri kaçırıyor olduğumuz hissi vardır. Kapana kısılmışlık duygusu vardır, kaçmak istenen bir halin huzursuzluğu hakimdir. Aşırı durumlarda bu yüksek adrenalin hali, bağımlılık yapabilir ve meşgul olmadığımız, bir uğraşımızın olmadığı anlarda mevcut olmakta çok zorlanabiliriz. Aşırı egzersiz yapabilir, aşırı çalışabilir, sürekli olarak bu halde olabiliriz.
Gerçek bir fiziksel tehlike yokken bu halde olduğunuzu fark ettiğinizde, bedensel fonksiyonlarınızı yavaşlatmak yapabileceğiniz en iyi şeydir. Nefesinizi yavaşlatmak, uzanıp biraz nefesinizi bedeninizde gezdirmek, kalp atışlarınızı yavaşlatmak bu durumdan çıkmanıza ve yeniden sakin ve dingin bir yere gelmenize yardım eder. Yapageldiğiniz, kendinizi meşgul ettiğiniz şeyleri azaltmak, daha azını yapmak, gerçekten istediğiniz şeyleri mi yapıyor olduğunuzu anlamaya alan açmak, hatta belki yapmanıza gerek bile olmadığını görebilmek çok iyi gelir.
Savaş modu
Tehlikede olduğumuz algısı oluştuğunda eğer bu tehdidin üstesinden gelebileceğimize inanıyorsak beden kavga etmenin fiziksel boyutlarına hazırlanır; savaş modu. Gözler kısılır, çene gerginleşir, belirgin bir öfke oluşur ve bir şeylere vurmak tekmelemek ihtiyacı oluşur. Bu modda takılı kaldıysak, başkalarıyla tartışmalar başlatmaya meyilli oluruz. Başkalarını yargılamak, eleştirmek ve suçlamak yaygındır. Zihin burada karşınızdaki kişi hakkında, aslında onun gerçekte olduğu halin sahici bir yansıması olmayan bir hikaye yazar. Karşınızdaki kişinin, güvenilmez, yanlış veya haksız olduğu yönünde düşünceler oluşur. Ve burada takılı kaldığımızda tartışma çıkaran, öfkeli, agresif bir halde olabiliriz.
Don Modu
Tehlike karşısında ne kaçabildiğimiz ne de savaşabildiğimiz durumlarda yaşanan donma hali bu. Nabız düşer, soğuk donuk uyuşuk bir hal vardır. Don halinden çıkış savaş tepkisiyledir..Örneğin bu dönemde nelere beklemediğiniz bir öfke ile çıkıştınız buna bir bakmak isteyebilirsiniz. Bu, sizin don halinizden çıkışınız olabilir. Diğer taraftan don hali, öldürüleceğini anlayan bir avın ölü taklidi yapışı gibidir. Tam bir kilitlenme hali..Don enerjisi bir durumun tamamen ümitsiz olduğuna, yapılabilecek hiçbir şey olmadığına ve ne yapsanız da zaten nafile olduğuna dair bir hikaye yaratabilir ve sinir sistemi paralize olur. Belki seçenekleriniz vardır ancak sinir sisteminizin düşüncelerinizi ve enerjinizi etkileme biçimi nedeniyle bir çabaya girmenin nafile olduğuna inanırsınız. Bu aşırı derecede erteleme ve kaçınma davranışına yol açar çünkü durumla baş etmenin imkansız olduğu hissi vardır. İnsanlardan durumlardan uzaklaşmaya yol açabilir.
Bunları bilmek ne işe yarayacak?
Her bir modun düşüncelerimizi, insanları, çevremizi ve durumları nasıl gördüğümüzü etkilediğini fark etmek bile daha sakin, içgörülü bir zihinsel netlik haline geçmemize yardım eder. Bir şeylere alelacele girişmemizi veya daha sonra pişman olacağımız eylemler başlatmamızı önler. Aynı zamanda sinir sisteminizin sizi çok kötü ve ümitsiz olduğuna ikna ettiği ve öyle olmayan durumları da uzun zamanlar boyunca ertelemenizin veya prematüre olarak sonlandırmanızın da önüne geçer.
Eyleme geçmeden önce, en iyi kararları alabileceğiniz sakin ve dingin merkezinize geri dönebildiğinizde yeniden güçlenirsiniz. Kaç, savaş ya da don durumlarına tetiklendiğinizde, beyninizde yaratıcılığın, akışın ve yenilikler oluşturmanın olduğu alanlara da erişiminiz kaybolur. Sinir sisteminizi yatıştırmak ve dingin sakin ruh haline geri dönebilmek ise, deneyimlediğiniz durumları, sizi savunmaya geçiren filtreler ve uğultular olmadan, tam olarak gerçekte oldukları halleri ile görebilmenize yardım eder.
Sizi ortada gerçek bir tehdit yokken kaç savaş ya da don haline geçiren tetiklendiğiniz durumlar, eski yaralar ve dürtülerle ve size güvende olduğunuzu, güvenebileceğinizi hissettiren duyumları ayırt edebilmek, gerçekten değer verdiğiniz şeylerle uyumlu bir hayat sürebilmenizi kolaylaştırır. İlişkileriniz ve daha iyi kararlar alabilmek için gereken içsel kaynaklarınız gelişir ve aşırı diplerle çok yüksek hisler arası gidip gelmeler azalır. Yaşamın içinde çok daha rahat, akışta ve kolaylıkla bulunduğunuzu deneyimlersiniz.
İçinden çıkamadığınız, sonu gelmez bir hareketlilik halinde kendinizi yorduğunuz ve dikkatinizi dağıttığınız, sürekli başkalarıyla huzursuzluk çıkarmaya neden olan eylemlere, gerçekten sizin için yararlı olacak şekilde değişiklik getirebilmek için, işte bu 3 modun üzerine çıkarak, sakin ve dingin bir merkezden hareket etmek gereklidir. Ve Mars’ın bu geçişi bu değişikliğe nerede ihtiyacımız olduğunu ve bunu nasıl yapabileceğimizi de gösteriyor. Tabi ki konu eylem etrafındaki düşüncelerimiz ve daha iyi iletişim kurabilmek ve daha önce yapamadığımız veya yapmadığımız şekillerde kendi düşüncelerimizi karşı tarafa aktarabilmek için nasıl bir değişikliğe ihtiyaç duyduğumuz. Tam olarak nerede ve nasıl bir değişim gerektiğini görebilmemiz için her türlü kişiler arası iletişimler hararet yapacaktır.
Herkesin bu geçişi deneyimleyişi kendi haritasına göre farklıdır. Haritanızdaki Mars’ın yerleşimi, gücü ve enerjisi, ikizlerdeki gökteki mars ile etkileşimi kişilere göre değişir. Son dolunay ile de bu konu etrafındaki duygusal yoğunluk ve iyileşme enerjisi artmış durumda. 30 Ekim’den bu yana, yoğun öfke duyguları, yoğun tepkiler verdiğiniz durumlar bu süreçteki gelişimin yansımalarıdır. Gerçek ne ve bununla yüzleşmeye hazır mısın? Büyük soru bu. Bu yolculukta, eylemlerinizi otomatik tepkilerinizden değil, en yüksek akıl ve sezgiye açık olduğunuz merkezinizden, bir okçunun oku fırlatmaya hazır olduğu o andaki sükun ve dinginlikle başlatmanızı dilerim.