Ölümün, ölümler sayısınca tanımı var. Pluto’nun tüm kişisel ve sosyal gezegenlere dokunduğu 8. ev tutulmalı biri olarak, bu hayatta ölüm ve dönüşüm, hayatımın hep odağında olan bir çok seviyede sürekli olarak deneyimlemek zorunda kaldığım konular oldular. Ölümün ve dönüşümün kendisine özgü güçlü nitelikleri var. Geri dönüşsüzlük bunlardan biri. Aslında geri dönüşsüz bir değişimin olduğu her yerde ölümden söz etmek mümkün.
“Yaşayan” herşey ölüyor. Ölümü sadece canlıların ölümü olarak düşünmeyin. Canlılığını yitiren ve geri dönüşsüz olarak değişen duygular da, alışkanlıklar da, düşünceler de, zevkler de, hayat anlayışları da, kurallar ve düzenler de ölebilir.
Evlilik bekarlığın ölümüdür, boşanma evliliğin ölümü..Örneğin cinsiyet değiştirmek diğer cinsiyetteki yaşamın ölümüdür, bedeninin bir parçasını kaybetmek bile bir bakıma ölümdür, birini, bir şeyi, bir davayı, bir inancı, gerçekten sevmek de egonun ölümüdür, geri dönüşsüz olarak değişebilen herşey ölebilir.
Herhangi bir boyutta ölümle baş etmeye çalışıyorsanız, bu yazı sizin için yazıldı. Ölüm her seviyede çok zor..Fakat belki ölüme farklı bir yerden bakabilmek ve bu zorlu süreci kendinize bunun şefkat ve merhametle kaybınızı onurlandırdığınız ve hatta ruhunuzu güçlendiren bir dönem olmasına izin vermek mümkün olabilir.
Büyük bir duygusal yoğunluğun eşlik ettiği bu değişim dönemleri, astrolojide Akrep burcu ve Pluto gezegeninin konusudur. Ölüm ayrıca Saturn ile de ilişkilidir. Doğanın döngüsünü izleyen batı astrolojisinde, doğanın ölümünün gerçekleştiği dönemin burcu olan Akrebin, sadece bununla sınırlı olmamakla birlikte ölümle ilgili olması kaçınılmaz.
Her tür ölümün en önemli özelliği geri çevrilemiyor oluşu. Düşen bir yaprağın, düştükten sonra yeniden ağaçtaki sağlıklı yeşil haline dönemeyişi gibi bir tersine çevrilememe süreci. Bu geri dönüşsüzlüğün içinde bu değişimi zorunlu kılan, onu “dönüşüm” yapan bir yaptırım gücü var. Bu güç, şartlar olgunlaştığında içeriden sahiplenilebildiği gibi, çoğu zaman ölümü hazırlayan istenmeyen, adapte olunması güç, üzücü, yıkıcı durumlar, engeller, krizler olarak kendini gösterir.
Kışa hazırlanan doğanın yaprakları dökmesi gibi ölüm..Bahar aylarındaki yeniden doğuş öncesi ölümün ve kaybın daha da derinleştiği kaçınılmaz bir kış var. Yeniden doğuş kesinlikle cepte değil. Kışı atlatamayacak kadar zayıf olanlar geri dönüşsüz olarak ölüyor. Bazı dalların yeniden meyve verebilmeleri için budanması gerekiyor. Ölümün içinden yaşamın yeniden filizlenebilmesi ancak en derinlerde (yerin altında/karanlıkta/ kendi iç dünyanda/görünenin dışında bir yerde), zorlu şartlara dayanabilmekle mümkün. Tıpkı ölen yaşamın geride bıraktığı tohumların yaptığı gibi..Her ölüm, içerisinde yeni bir yaşamın da tohumlarını taşıyor.
Sevdiğiniz birinin ölümü, ülke değiştirmek zorunda kalmak, sevdiğiniz bir işi kaybetmek, maddi kayıplar, bedeninizdeki dönüşümler, sürmesini istediğiniz bir ilişkinin istenmeyen bitişi, bir dostu bir evladı, bir evcil hayvanı kaybetmek, aldatılmak hatta bir hayalin ölümü gibi ve elde olmayan diğer geri dönüşsüz değişimler sonrası kendi iç yolculuğunuz bu kışın temsil ettiği dönem.
Ölümü kabullenme sürecinde görünenin altında, yoğun bir psikolojik derinlik ve uyanmayı bekleyen bir güç gizlidir. Çoğunlukla bir an önce atlatılması gereken zorlu dönemler olarak görülen bu dönüşüm zamanları aslında kişinin ruhsal yolculuğunda çok değerlidir. Kaçınılmaz olan yıkımın her aşamasını hissederek yaşamak? Ölüm kolay değildir, yaşam devam etmek ister.
“Tanıdığım en güzel insanlar, yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi ve kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş olan insanlardır…Bu kişiler yaşama karşı geliştirdikleri kendine has takdir, duyarlılık ve anlayışla; şefkat, nezaket ve derin sevgiden kaynaklanan bir ilgi ve sorumlulukla doludurlar. Güzel İnsanlar öylece ortaya çıkmazlar, onlar oluşurlar.”
Yukarıdaki sözlerin sahibi, beni derinden etkileyen yazarlardan biri olan Elisabeth Kübler Ross. Ross, 1969 yılında “Ölüm ve Ölmek üzerine” adlı çok değerli çalışmasında ölümün ve yas sürecinin 5 aşaması olduğunu anlatır. Bir psikiyatrist olan ve ölümcül hastalığı olup, ölümü bekleyen hastalarla yaptığı çalışmalarla bu 5 aşamalı ölüm süreci teorisini oluşturan Ross, sürecin inkarla başladığını söyler. Ross modelinde inkar aşamasını, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme izler.
Bu sürecin tam bu şekilde yaşanması gerekmiyor. Ama çalışma gösteriyor ki ölümle yüzleşen kişi buradaki aşamaların en az 2 tanesini mutlaka yaşıyor. Hangi sırayla veya kaç aşamanın yaşanacağı kişiden kişiye durumdan duruma değişiyor. Ölüm sürecini en ağır şekilde yaşayanlarsa, ölüme en çok direnç gösterenler yani, ölümü kabullenmeye geçemeyenler..
Bir yönüyle ölümü ve geri dönüşsüz dönüşümü sembolize eden Akrep burcu, ifadesini Balık burcunda bulur. Kabullenme, Balık burcu konusudur. Bütün bilgelik kabullenmeyle başlar. Balık burcunun aşkın bir anlayışla, ağıtlarla, müziğin ilahi gücüyle, ruhsal inançlarla, her türlü uyuşturucu ve bağımlılıklarla, kendini bırakmakla, yönsüzlük duygusuyla, elde olmayan şartların insafında olmakla, sonsuzluk algısıyla, sanatla, hayal dünyasıyla ilgisi vardır. Çoğu zaman bunlar ölümle baş etme yolları olarak bize eşlik ederler…
Öte yandan hem Akrep burcu hem de Pluto, sahteliklerden uzaktır. Herşeyin altında yatan ve kimsenin pek kurcalamak istemediği ama dengeleri geri dönüşsüz değiştirebilecek olan saf gerçekle ilgilidirler. Ölüm sizi, sizin soramadığınız sorular ve cevaplarıyla yüzleştirir, artık başka bir döneme geçiş için gereken arınmayı sağlar. Ölüm büyük bir öğretmen ve varlığınızı derinden etkileyen bir psikiyatrist gibidir. Eğer izin verirseniz. Ölüm kabullenilemediğinde travmaya dönüşür, ruhu yaralar..
Herşeyde olduğu gibi ölüm ve ölmek de seviye seviye. En derindeki ruhsal seviyedeki ölümler..Sonra duygusal, sonra zihinsel ve en son fiziksel. Enerjilerin fiziksel seviyede görünür hale gelene kadarki halleri daha ince bir kavrayış gerektiriyor. Yani ölümü yaşayış da kişinin anlayış ve derinliğiyle bağlantılı. Ölüm doğası itibariyle insanların çoğunlukla anlamadığı, nasıl davranacaklarını ne söyleyeceklerini bilemedikleri bir durum. En yakınlarınız bile ne boyutta yaşadığınızı anlamayabilirler. Örneğin hep birlikte yaşadığı ve ailesinden biri olarak gördüğü 13 yaşındaki köpeğini kaybeden birini, hiç hayvan beslememiş, hayvanlarla etkileşimi olmayan birinin anlaması pek mümkün değil. Hatta bir hayvanla yaşayan yakınlarınız bile tam olarak ne yaşadığınızı anlayamazlar çünkü kendi kişisel tecrübelerinizle, duygularınızla harmanlanan ve bu ölümün sadece sizin için geçerli olan ve bir parmak izi kadar farklı anlamını bilmelerine imkan yoktur.
Aslında bence bu tür tecrübelerde hiçkimsenin, hiçbirşeyi gerçekten yaşadığınız ve hissettiğiniz gibi anlaması mümkün değil. Diğer taraftan ölümün ve kayıplardan kaynaklanan büyük acıların insanı güçlendiren, hayatın kırılganlığını başka hiçbir deneyimin gösteremediği şekilde kavratan ve yaşama ve yaşayan herşeye karşı duyarlı ve sorumlu yaklaşmaya yönelten yönleri var.
Bu sürecin içerisinde büyük bir ruhsal dönüşüm potansiyeli gizli. Adeta bu dünyada yemek, içmek, evlenmek, eğlenmek, zevk almak için bulunmadığınızı size hatırlatan ve maneviyatın kapılarını açan..Kabullenmeyle açılan bu aşamaya gelmeden önce, yoğun ve güçlü duygularla oturmak ve belki depresyon sürecini yaşamış olmak gerekebiliyor.
Bu önemli kayıp süreçlerinde kendinize merhametli olmak, zaman tanımak, kaybınızı olumlamalarla ifade etmek elbette yararlıdır. Teselli bulmak, Allah’a sığınmak, aczimizi ve imtihanımızı hatırlamak, dua etmekten, sabretmekten başka elden ne gelir?
Ölümü temsil eden burç olan Akrebin dönüşümü İkizler burcu yoluyladır. Değişime adapte olabilmek ve derin ve yoğun duyguları yaşayıp da, bunlardan bahsedebilecek kadar hafiflediğinizde yolculuğun önemli kısmı tamamlanmış demektir.
Şu dünya yüzündeki hayat, aslında bir ölümden ibarettir. Bizi korkutan ölüm de hakikatte, hayattır! Bunu ters düşünmek, yani ölümü, bir başka aleme doğmak değil de yok olup gitmek gibi sanmak imansızlıktır! Eğer Hak, ten hanesini yıkarsa, sakın inleme, şikâyet etme! Şunu iyi bil ki aslında sen, ten zindanında mahpussun; ölüm gelip de orası yıkılınca kurtulacaksın! Mevlana Celaleddin-i Rumi
Muhteşem bir yazı olmuş ellerine sağlık. İnsanın yüreğine dokunuyor.çol teşekkürler paylaşım için????